logo

sosyal medya kafe başlık resmi ekleme

Pazar

Kürt Meselesinden Pkk Çıkmazına


KÜRT TARİHİ MESELESİ:

 Bazı araştırmacılara göre, Kürt terimi, “Göçebe Hayat tarzı ve kalın kar yığını” anlamını ifade etmektedir. Başka bir grup yazarın tezine göre ise Kürtlerin “Ari” kökenli oldukları, yaklaşık 3000 yıl önce Kuzey Avrupa’dan göç ederek Karadeniz Kuzeyi ve Hazar Denizinin Batısını takiben Mezopotamya’ya indikleri ve bu yolculuğun yaklaşık 1000 yıl kadar sürdüğü ileri sürülmektedir. Kürtleri tarihi zemin içerisinde bir noktaya oturtmak yani onlara etnik bir temel kazandırmak isteyen bu yazarlara göre; M.Ö. 1000 yıllarında Mezopotamya’ya yerleşen Kürtler, M.Ö. 600 yıllarında Asur Devletini yıkarak Med İmparatorluğunu kurmuşlar, kısa bir süre sonra da Med’lerin Persler tarafından yıkılması ile devlet yapısını kaybetmişlerdir

Bu görüşleri ileri sürenlerin hiçbiri, bu iddialarını sağlam delillerle isbat edememektedirler. Aslında M.Ö. 3000 yıllarında Avrupa üzerinden Kafkaslara ve oradan Mezopotamya’ya göç olmadığı herkes tarafından bilinmektedir. Kürtler yan göçer topluluklarıdır. Bu toplulukların Orta Asya’dan yola çıkarak Anadolu Yarımadasının dağlık kesimlerinde hayvancılığa elverişli alanlara yerleştikleri bilinmektedir. Bu göçerler M.Ö. 1000 yıllarına rastlar. Mezopotamya’daki uygarlıklar M.Ö. 5000 yıllarına dayanır. Dikkat edilirse Türklerin olduğu her yerde Kürtler de mevcuttur. Bu da Türkler ile Kürtlerin tarihi bir bağ içerisinde olduklarını gösterir. İskit-Saka Uruğunda Kürt İlhanı olan ve 39 yaşında ölen Alp Urungu’nun Kürt İlhanı “Ben Kürt İlhanı Alp Urungu’yum” başlıklı yazıtının öz Türkçe yazmış olması Kürtlerin Türkler içerisinden geldiği en güzel örneğidir.


Son 25–30 yıldır bazı büyük devletlerin ve özellikle de bünyelerinde Türk nüfusu bulunduran komşu devletlerin politikalarının esasını, Türkiye ile aralarında tampon bir devlet oluşturmak veya tebaları olan Türk topluluğu arasında tampon sunî bir millet yaratmak teşkil etmiştir. Diğer yandan bu endişelerini ve politikalarını Türkiye'ye doğru yöneltmek, Türkiye'de bir etnik mesele olduğu 2 propagandası yaparak hedeflerine varmak istemektedirler1. Bu tür faaliyetler arasında Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizde bazı konar–göçer veya yerleşik Türk aşiretlerinin mezhep ve kültür farklılıkları istismar edilerek kışkırtmaları ve kendilerini Türkten başka bir soydan geldikleri propagandasını sayılabilir2. Günümüzde Doğu Anadolu bölgesinde yaşayan ve Kürtçe diye bilinen mahallî dille konuşan Türklere, Kürt denilmektedir. Buna ilâve olarak bu dili konuşan ve Orta–Doğu'nun diğer ülkelerinde yaşayan bir kısım halka da Kürt denilmektedir.

Bir milletin dil, edebiyat, san'at, fen ve sosyal teşkilat gibi elde etmiş olduğu çeşitli müesseseler kadar, o milletin hayat felsefesi, inançları, an‘aneleri gibi ruhunun akislerini bulabileceğimiz tutum ve davranışlar, o milletin kültürünü meydana getirir. Oysa Orta–Doğu'da yaratılmak istenen "sun'î bir millete ad olarak verilen "Kürt" teriminin açıklanması, bu meselenin ideologları tarafından dahi mümkün olmamıştır. Bunun başlıca sebebi ise Kürt aşiretleri olarak iddia edilen Kurmanç, Gûran, Lur ve Kalhur ağızlarında böyle bir terimin olmamasıdır3. Konar-göçer toplulukların yaşadıkları coğrafi bölgelere göre kullandıkları Türkçe, Farsça ve Arapçanın etkisi ve karışımı ile oluşan ağızlar mevcut olup, bunlargenel olarak “Kürtçe” diye ifade edilmektedir. Kürtçe Zazaca, Dimili, Kırmançi, Sorani, Gorani vb. gibi şivelerle konuşulmaktadır. Ayrı şiveler konuşan insanlar arasında bile anlaşmak zor olmaktadır.


Kürt Dili yaratma amacı ilk kez 1922 yılında Tiflis’de Ermenice olarak Kürt Alfabesi oluşturulmuştur. Kürtlerle Ermenilerin akraba oldukları görüşü, Ermeni-Kürt Cemiyeti olan Hoybun Cemiyeti4 tarafından ileri sürülmüş ise de buiddia tamamen asılsız, siyasi maksatlı bir görüştür. 1927 yılında Sovyetler Birliği Latin Alfabesi ile oluşturduğu Kürt Alfabesini 1928-1929 yılında ders olarak okullarda kullanmak istemiştir. 1945 yılında da Kiril alfabesi ile daha sonraki dönemlerde ise Suriye ve İran’da Latin Harfleri ile Kürtçe Alfabe hazırlanmıştır. Bütün bu çalışmaların amacı Kürtçe’nin bir dil haline getirilmesinden başka bir şey değildir.

Tarih, antropoloji, fizyoloji ve etnoloji ilimleri bir Kürt Milletinden bahsetmemektedir. Kürt Terimi ile bilgileri ilk kez İslam Tarihinde X. yüzyıl coğrafyacılarından Mesudi kullanmıştır. Mesudi, Kürtleri “ Konar Göçer Topluluklar ” olarak adlandırılmıştır. Keza Kürdistan Terimi’de ilk kez Büyük Selçuklu Sultanı Sancar (Ölüm 1157) zamanında yazılmış eserlerde geçmekte olup Zagros Dağlarının (Hakkari Güneyi) eteklerinde kalan bölgenin tarif edilmesinde kullanılmıştır. Ayrıca Arap Coğrafyacılarının da Kürdistan Terimini bahse konu dağlık bölgeyi ifade etmede kullanmış oldukları görülmektedir.

Peki ZAZA’lar Kürt mü ?

Yukarıda verilen bilgilere ilâve olarak, Kürt aşiretleri içerisinde sayılan Zazalar konusuna da bir açıklık getirmek gerekmektedir. Zira bugün için Zazaların, Kürt ve Türk değil onlardan ayrı bir kavim oldukları yolunda da iddialar mevcuttur. Bu iddialara göre, Zazalar kasıtlı olarak Kürt boyları içerisinde gösterilmektedir. Oysa Kürtler konusunda bir otorite kabul edilen Rus bilim adamı Vlademir Minorsky'nin bu konuda söylediği "Sistemli incelemeler Kürt adıyla örtülen bir tabaka altında birçok eski kavimlerin varlığını ortaya çıkartacaktır." sözleri, Zazaların bu konudaki dayanağını teşkil etmektedir. Ayrıca Şeref-nâme'de, Zazalardan hiç söz edilmemesi de Zazaların, Kürtlerden ayrı olduğunu ileri sürenlerin bir başka dayanağını teşkil eder. Bu iddiaları ileri sürenlere göre, Türkiye, İran, Irak, Suriye ve eski Sovyetler Birliği'nde yaşayan ve "Kürt adı altında" birleştirilmek istenen zümreler, her bakımdan birbirlerinden tamamen farklı birer yapıya sahip bulunmaktadır.

Zazaların Kürtlerden ayrı olduğunu ileri süren bu görüşlere göre, Zaza adına M.Ö. 9. yüzyılda rastlanmaktadır. Menşe yönünden ise Hurrîlere bağlanmaktadır. Dil bakımından da Zazaca, Kürtçeden tamamen ayrıdır. M.Ö. 5 bin yıllarında tarih sahnesine çıkan Sümerlerle, Zazalar arasında dil, inanç ve benzeri açılardan bir takım benzerlikler de tespit edilmiştir.


Osmanlı Arşiv belgelerinde görüldüğü üzere "Kürt Terimi" açıkça konargöçer göçebe toplulukları ifâde etmektedir. Belgelerde yer alan pek çok örnekten de anlaşılacağı üzere, Türkmen toplulukları arasında Kürt adı, yanlız dağlarda yaşayanlara verilen isimlerdir. Osmanlı kayıtlarında geçen "Etrak" ve "Ekrad" terimleri "Türk" veya "Kürt" manalarında kullanılmayıp, "Yerleşik" ve "Göçebe" manasında kullanılmaktadır. Ayrıca Osmanlı Devleti'nin tebaalarından gayri müslimler devlete ödedikleri bir vergi(cizye) karşılığı askerlikten muaf tutulmuşlardır. Hatta yine Osmanlı tebaasından olan Müslüman Araplar dahi askere alınmamışlardır Fakat devlet bünyesinde Türklerle iç içe yaşayan ve vesîkalarda "ekrâd" tabir edilen Kürtler için böyle bir ayrı uygulama söz konusu değildir. 

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere bütün zorlamalara rağmen ırk, millet ve hatta aşiret anlamına gelebilecek "etnik" manada bir "Kürt" terimi mevcut değildir. Bu adlandırma yerleşik müslüman Arap-Fars ve Türk topluluklarının konar-göçer Türkmen aşiretlerine ortaklaşa verdikleri bir deyimden ibârettir. Konuya ırkî açıdan bakıldığında ise yukarıda yapılan izahlardan Kürtlerin Orta Asya menşe‘li oldukları anlaşılacaktır. Zira Kürtler örf ve âdetleri, Türk milletiyle büyük bir uyumluluk göstermektedir. Büyük istilâların sebep olduğu karışımların bir neticesi olarak Kürtlerde bir çok ırkın etnik kalıntılarını bulmak mümkündür. Gerçekten de Batı Asya, tarihinin başlarından beri değişik toplulukların bir geçit yeri ve savaş alanı olmuştur. Coğrafî durumları sayesinde Kürtler, bu istilâlara dayanmış ve sosyal yapılarını korumuşlardır. Sonuç olarak denilebilir ki, bütün meziyetleriyle Kürtler, Türk birliğinin kıymetli bir parçasını meydana getirmektedirler.

Kürt Kültürü ve Kürdistan Meselesi

Bölücü çevreler, topluluklar üzerinde etkili olabilmek için bazı suni konular yaratma ihtiyacı duymuşlardır. Türk Ergenekon Bayramı Nevruz’un Kürt Bayramı olarak propaganda edilmesi de böyledir.Yine Kürt Bayrağı olarak kullanılan renkler (yeşil, fes kırmızısı ve sarı) İran’lıların Zerdüştlük inancını temsil etmektedir. Kürt kültürü ile ilgili ortaya atılan iddialar ilmen tutarsızdır. Yukarıda açıklandığı üzere Kürdistan Teriminin tamamen izafi bir terim olarak kullanıldığı, siyasi bir anlam taşımadığı, Anadolu’nun doğusunda ve Irak’ın Kuzey’indeki dağlık bölgelerin tarifinde kullanıldığı görülmektedir. Selçuklu ve Osmanlı idari taksimatında da Kürdistan diye bir eyalet, vilayet, sancak veya köy yoktur. Emperyalist Ülkeler Türk Birliğini bölmek maksadıyla yaptıkları çalışmalar sırasında, Tanzimat’ın ilanından itibaren Kürdistan teriminin sıkça gündeme geldiği, Lazistan ve Ermenistan gibi terimlerle siyasi amaçlı kullanılmaya başlandığı görülmektedir.

 KÜRT HAREKETİNİN TARİHİ GELİŞİMİ

            Osmanlı Hakimiyetinin sona erdiği dönemlerde I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere gibi emperyalist devletler Osmanlı Devletini parçalamak için manda yönetimli Kürt Devleti fikrini ortaya atmışlar, Kürt aşiretlerini bu yönlü etkilemeye başlamışlardır. İngiltere, Fransa ve Rusya’nın çabaları ile Kürt devleti hedefi belirlenmiştir. Anadolu'daki Ermeni ve Rum azınlıklarının ayaklanmalarına destek olmak maksadı ile İngiltere tarafında çıkartılan Yozgat ve Konya’daki Türk Aşiret ayaklanmaları daha sonraki Kürt Aşiret ayaklanmalarına basamak oluşturmuştur. Kürt’lerin aşiret halinde ayaklanmaya başlamaları Emperyalist Devletlerce Anadolu ve Orta Doğu'da oynanan oyunların bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır.. 1. Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Kürtler Osmanlı Devleti döneminde coğrafi ve sosyal yapı sebebi ile doğu bölgelerinde hakimiyet tam olarak tesis edilememiştir. Merkezi otorite boşluğu uzun dönemler sonunda bu bölgede kendine özgü sosyo-ekonomik ve kültürel bir yapı ortaya çıkartmıştır. Kürtlerde bu durum aşiretçilik içerisinde ağalıklar olarak ortaya çıkmıştır.
 Kürtlerde görülen bu sosyal durum şunlardan ibarettir. 
Ağalık: Servet ve toprak esasına dayanan zenginliği ifade etmekteydi. 
Şeyhlik: Mezhep ve tarikatların, başka bir ifade ile dini duyguların istismar edilerek kullanılmasını ifade etmektedir.. 
Aşiretçilik: Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yarı müstakil yaşayan ve kendi içinde feodal bir yapı gösteren toplulukları ifade etmektedir. Osmanlı’da yenileşme hareketlerinin başlaması ile birlikte devlet yapısı içinde aşiret halindeki bu konar göçer toplulukların farklı oldukları ortaya çıkmıştır. Devletin zayıf olduğu zamanlarda da devlet otoritesine karşı ayaklanmalar görülmüştür.

Osmanlı Devletinde Kürt ayrımcılığı fikirleri 1. Meşrutiyetin (1876) ilanından sonra büyük şehirlerde yaşayan bazı tabakalar arasında görülmeye başlamıştır. Ayaklanmaların temelinde sadece yarı müstakil olan yaşantının daha müstakil hale gelme amaçları olduğu söylenebilir. 
İlk Kürt Cemiyeti II. Meşrutiyetin ilanından (1908) sonra İstanbul’da “Kürt Terakki ve Teali Cemiyeti” (Kürt İlerleme ve Dayanışma Cemiyeti) adı altında kurulmuştur. Cemiyetin yayın organı olarak Hetavi Kürt (Kürt Güneşi) gazetesini çıkarmıştır. Bu cemiyet başta Kürtlerin fikirlerinden ziyade özel menfaatlerini koruma amacını gütmüş, ancak cemiyetin kurucuları 1912 yılında Bitlis Ayaklanmasını başlatmıştır. Jön Türklerin, Osmanlı akımı yerine Türk Milliyetçiliğini öne çıkarma çabaları Kürtçülük cereyanlarını hızlandırmıştır.

Birinci Dünya Savaşı ve Kürtler

Birinci Dünya Harbinde Ruslar, Kürtleri yanlarına alabilmek için büyük çaba harcamış ve bu durum da, Kürtlerin Ruslarla ilişkilerinin gelişmesi sonucunu doğurmuştur. Ruslar, Yusuf Kamil Bedirhan ve Kör Hüseyin Bey gibi Kürt beylerini kullanarak halka çağrıda bulunmuşlardır. Kürtler bu çağrıya ya saf değiştirerek, ya da hiç direnmeyerek uymuşlardır36. Ancak, panislamcı propagandaların ve Alman ajanlarının etkisiyle Kürtler, Türklerin yanında yer almışlardır.
 Birinci Dünya Savaşı sırasında Dersim Kürtleri ve onların önderleri Alişer, Rus ve Ermenilerle birlikte hareket etmişlerdir. Erzincan gönüllü Ermeni alay kumandanlarından Gövdinli Murat Paşa ve Rus Generali Lahof, Dersimlilerle işbirliği yapılmasını önermek maksadıyla Kürtlere haber yolladılar . Bu çağrıya Elaziz vilayetinin Korut köyünden Kürt Mustafa Vefa olumlu yanıt verdi ve taburuyla beraber Ruslara katıldı. Ruslarla Dersimliler arasında bir “Kürdistan” teşkili konusunda görüşmeler başladı. Koçkiri aşireti adına Alişer bu görüşmelere katıldı. Sonuçta Dersimliler Ermenilerle anlaştılar. Dersimli Kürtler Rus kumandanı Lahof ve Ermeni kumandanı Murat Paşa ile anlaşmış olduklarından, Fırat’ın doğu ve güney mıntıkasıyla Ovacık mıntıkalarında Kürdistan egemenliği altında geçici bir siyasi varlık, taraflarca tanındı. Ayrıntılar için görüşmeler de sürdürülüyordu. Ancak Rusya’da 1917’de gerçekleştirilen devrimin ardından Rus ordularının Erzincan’dan çekilmesine karar verilmişti. Kumandan Lahof, 1918 Ocağında Erzincan’dan ayrılmış olduğundan, orada kalan Ermeni kumandanı Murat Paşa, Dersimlilerle kuvvetli bir ittifak yapmak istemişse de bu hususta Alişer’le anlaşamadılar ve bu ilişki burada son bulmuştur.
1916’da yine Bedirhanlardan Yusuf Kamil Bey, Tiflis’te Ruslarla temasa geçmiş ve Kürt isteklerini Ruslara kabul ettirmeye çalışmıştır . Savaş öncesi Yusuf Kamil Bey Tiflis’e iltica etmiş ve Ruslarla görüşmelerde bulunmuştu. Savaş sırasında ise Rusya’nın işgal ettiği Erzurum ve Bitlis’te Ruslar adına valilik yapmıştı. Daha sonraki yıllarını geri döndüğü Tiflis’te geçirmiş ve orada ölmüştür. Böylece Birinci Dünya savaşında bazı Kürt Şeyh ve beylerinin çabaları herhangi bir sonuç vermemiş ve istedikleri yardım ise hiçbir zaman sağlanamamıştır. Kürt önderlerin kimisi Rusya’nın, kimisi İngiltere’nin yanın da er alarak, hep aynı amaç için çalışmışlar, ancak bu sıralarda gerek Rusların ve gerekse İngilizlerin çıkarları ve siyasetleri, Kürt isteklerine uygun olmadığından bir sonuç alamamışlardır.. Bu durum 1916’da yapılan Sykes-Picot Anlaşmasında da görülmektedir.
Aslında anlaşmada Kürtler adına hiçbir öneri sunulmadığı gibi, Kürtlerin adı bile anılmamıştı. Yani o sıralarda burada bir Kürt devletinin kurulması düşünülmemişti. Savaş sonunda, anlaşmada İngilizler lehine bazı değişiklikler yapılmıştı. Ancak bu durum Kürtler adına pek bir şeyi değiştirmemiş, sadece bölgede İngilizlerin söz sahibi olmasını sağlamıştı. İngilizler petrolün peşindeydiler ve Kürtlerle de bu doğrultuda bir ilişki kurmak istiyorlardı. Birinci Dünya Savaşı, Osmanlının birçok bölgelerinde olduğu gibi Kürtlerin yaşadığı bölgelerde de büyük bir yıkıma sebep olmuştu. Savaş sonrası bu bölge de ekonomik olarak çökmüş, Kürt nüfusu önemli ölçüde azalmıştı. Zaten bütünlüğünü sağlayamamış olan bu topraklar, büyük devletler arasında nüfuz alanlarına ayrılarak daha da parçalanmıştı.
 Bunun sonucunda Kürtler, “tek pazar” etrafında birleşme sürecinden tamamen yoksun hale gelmişlerdir. Savaş sonrası bu halk birbirinden uzak, dağınık ve programsız bir görüntü sergiliyordu.
Kürtler açısından bu derece olumsuz sonuçlara yol açan Birinci Dünya Savaşı, bununla ters orantılı olarak, birtakım sosyal ve siyasi sonuçlar da doğurmuştur. Bunların en önemlisi, etnik bilincin gelişmesidir. Kürt aydınları, kendi kimlikleriyle ortaya çıkarak, daha da örgütlü bir toplum haline gelmek için çaba harcamaya başlamışlardır. Kürt siyasi örgütleri, Kürt kimliğiyle politika sahasında mücadeleye giriştiler. Bu haliyle bu örgütler Kürt toplumunun zihinsel olarak Kürtlük bilincinin uyanmasında büyük rol oynadılar. Bu süreç Kürtler arasında bağımsızlık ya da en azından özerklik isteyen insanların sayısının artmasına sebep oldu.

PPK’NIN KURULUŞUNA ZEMİN HAZIRLAYAN KÜRT ÖRGÜTLERİ VE CEMİYETLERİ 

Cumhuriyetin ilk yıllarında, bir taraftan isyanlar sürüp giderken diğer taraftan da Kürt Cemiyetleri ve dernekleri kurulmuştur.
Bu derneklerin isimleri şunlardır:
Kürt Teali Cemiyeti70Kürt İstiklal Cemiyeti, İstanbul Kürt Talebe Cemiyeti. 1938-1961 Yılları arasında Kürtçülük hareketlerinde bağımsız bir Kürt Devleti kurma fikri görülmez. Ancak 1961 anayasasındaki kitle hareketleriyle ilgili hükümlerin esnekliği sebebiyle Kürt olgusu ve yapısı kitleler içerisinde hızla işlenmeye ve örülmeye başlanmıştır. Bunda Marksist-Leninist ideoloji önemli rol oynamıştır.
12 Eylül 1980 Tarihine kadarki dönemlerde bağımsız bir Kürt devleti kurma maksadıyla Türkiye’de kurulan ayrılıkçı Kürt Örgütleri şunlardır:
a)    Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO)
 1969 Yılında Dev-Genç’den ayrılan Kürtçüler tarafından Ankara’da kurulmuş olup, Diyarbakır-Ergani-Silvan-Batman-Kozluk ve İstanbul’da şubeler açmış, 1971 yılında kapatılmıştır.
b) Devrimci Demokratik Kültür Dernekleri (DDKD)
1974 yılındaki genel af sonucu cezaevinden çıkan Devrimci Kültür Ocaklarına mensup şahıslar tarafından Kürtçülük faaliyetlerine yönelik olarak 1975 yılında kurulmuştur. Genel Merkezi Diyarbakır’da olmak üzere Kürtçülüğe hassas olan bir çok il ve ilçeler yanında yüksek öğrenim kurumlarının yoğun olduğu Ankara-İstanbul ve İzmir’de şubeler açmıştır. Kürtçülük bilincini geliştirmek, devlet karşıtı kitleler oluşturmak, kültürel faaliyetleri ön planda tutarak halkı genel isyana teşvik, temel amacıdır. Bu dernek 1980 yılında kapatılmıştır.
c) Anti Sömürgeci Demokratik Kültür Derneği (ASKD.DER)
1974 yılında Marksist-Leninist ideolojisi doğrultusunda Kürtçülük faaliyetleri yürütmek için kurulmuş ve 1980 yılında kapatılmıştır. ç) Devrimci Halk Kültür Derneği (DHKD) 1974 Yılında Marksist-Leninist düzene dayalı Kürtçülük faaliyetleri yürütmek için kurulmuş ve 1980 yılında kapatılmıştır.
 d) Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (TKDP)
 24 Ocak 1965 Tarihinde Irak Kürdistan Demokrat Partisinin girişimleri sonucu Kürt ayrımcılığı ve sağ düşünceyi benimseyen bir parti olarak kurulmuştur. 1970 yılında sol ideolojiye mensup Kürtçü şahısların partiye girmesi
ile düşünce farklılığı olmuştur. Hedefi Türkiye’de bağımsız bir Kürdistan devleti kurmaktır. Parti, 1978 yılında Marksist Leninist düşünce etrafında toplanmış olup, bunlardan ayrı düşünenler partiden ayrılarak Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları Örgütünü kurmuştur. 1988 Yılında yurt dışında diğer bazı Kürt Örgütleri ile birleşmiş ve faaliyetlerine bugün için Türkiye’ye çekme çabasındadır.
 e) Kürdistan Kurtuluş Partisi-Rizgari (KKP)
 1978 yılında, Türkiye’nin sömürgeci bir devlet olduğu iddiasına dayanarak halk kitlelerinin desteği ile Türkiye Kürdistanı olarak tabir edilen bölgelerde bağımsız bir Kürdistan devleti kurma amacıyla kurulmuş olup, adını çıkardığı “Rızgari” Dergisinden almıştır. 1988 yılında adını Kürdistan Kurtuluş Partisi (KKP) olarak değiştirmiştir.
f) Kawa Örgütü
1976 Yılında Devrimci Doğu Kültür Derneklerinden ayrılıp, köylüyü temel güç alarak işçi öncülüğünde Maocu düşünce çerçevesinde faaliyet yürütmek üzere kurulmuştur. 1980 yılındaki operasyonlardan sonra faaliyetleri etkisizleşmiştir.
g) Kürdistan Kurtuluşçular Örgütü (KUK)
1978 yılında Türkiye Kürdistan Demokrat Parti yönetiminden görüş ayrılığı sonucu ayrılanlarca; Irak, İran, Suriye ve Türkiye’de Kürtlerin bulundukları bölgede bağımsız bir sosyalist devlet kurmak için, önce Sovyet tipi devrim gerçekleştirmek, bilahare Sosyalist Kürdistan devletini kurmak amacıyla kurulmuştur.
ğ) Kürdistan Mücadele Örgütü (TEKOŞİN)
 Türkiye Halkın Kurtuluşu Partisi-Kurtuluş Örgütü(THKP-C) içindeki Kürtçü kesim tarafından 1970 yılında kurulmuştur. 1980 yılında kadrosunun bir kısmı yurt dışına kaçmış olup, halen Almanya ve Avusturya başta olmak üzere Avrupa’da faaliyetlerine devam etmektedir.
h) Kürdistan Sosyalist Hareketi (TSK) Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde Marksist-Leninist ideolojide bir Kürdistan devleti kurmak amacıyla kurulmuştur. PKK’dan etkilenerek kurulan bir örgüt olup, esas kuruluş tarihi yurt dışında 1983 yılına dayanmaktadır.
ı) Türkiye Kürdistan Sosyalist Partisi (TKSP)
 1974 Yılında Kemal Burkay, Mehdi Zana, Tarık Ziya Ekinci ve İhsan Aksoy adlı şahıslarca Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bağımsız bir Kürdistan devleti kurmak amacıyla kurulmuştur. Yayınladıkları “ Özgürlük Yolu ” Dergisi ile kitle oluşturmak istemişlerdir. 1980 yılında 350 civarında militanı tespit edilmiş olup, kadrolarının bir kısmı yurt dışına kaçmıştır. Yayınevi tüzük ve programı Ankara-Polatlı’da ele geçirilmiştir. Halen Almanya’da yan kuruluşu olan Kürdistan İşçi Dernekleri Federosyonu (Komkar) vasıtasıyla yurt içinde ise “Denk” Dergisi ile faaliyetine devam etmektedir. PKK’dan önce bölgede en etkili olan bir örgüt olup, 1988 yılında yurt dışında kurulan ve kısa adı Tevger olan ittifak içinde de etkili durumdadır. Halen Kemal Burkay’ın kontrolü altında ülkemizde federal bir sistem kurma çalışmaları yürüten Kürtçü bir örgüttür.
i) Kürdistan Öncü İşçi Birliği (KÖİP-PPKK) 1974 Yılındaki genel af sonucu cezaevinden çıkan Devrimce Demokrat Kültür Derneği mensuplarınca kurulmuştur. 1980 yılında örgüt mensuplarının bir kısmı Suriye’ye ve Avrupa ülkelerine kaçmıştır. PKK-APO’cular ile isim benzerliği sebepi ile Kürdistan İşçi Partisi (KİP) adını Kürdistan Öncü İşçi Partisi (KÖİP-PPKK) olarak değiştirmiştir. Bu örgüt Almanya’daki Tevger ittifakı içinde faaliyetlerine devam etmekte olup, toparlanma çabasındadır. j) Kurtuluş Bayrağı Örgütü (ALARIZGARİ) 1979 Yılında Rızgari örgütü içinde ayrılan propaganda ve yayın yolu ile oluşturulacak kitlelerle Kürdistan Cumhuriyetini kurmak amacı ile kurulmuştur. 1980 yılından sonra kadrolarının bir kısmı İran üzerinden Avrupa ülkelerine kaçmıştır. Ülkemizde faaliyeti bulunmakta olup, toparlanma çabasındadır.
 k) Kürdistan Kurtuluş Hareketi (TEVGER):
 Avrupa Ülkelerinde faaliyet yürüten örgütlerin üst düzey temsilcilerinin ortak kararı ile 28 Haziran 1988 tarihinde Belçika’nın Brüksel şehrinde kurulan bir platformdur. Amacı; Kürt Sorununu Uluslar arası platformlara taşıyarak Filistin Kurtuluş Örgütü gibi resmi bir hüviyet kazanmak, bu sayede Kürt Sorununu devlet başkanları düzeyinde görüşmek ve temsil etmektir. İttifak bu gün için görünüşte silahsız eylem yürütmekle birlikte planlarında silahlı eylemleri mevcuttur. Bu platformda yer alan örgütler şunlardır. 1. Alarızgari 2. Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları (KUK), 3. Kürdistan Öncü İşçi Partisi, 4. Kürdistan Sosyalist Birliği, 5. Türkiye Kürdistan Sosyalist Partisi, 6. Kürdistan Demokrat Partisi (Türkiye Dışı Parti), 7. Kürdistan Devrimcileri (Türkiye Dışı Örgüt), 8. Kürdistan Yurtsever Güç Partisi (Türkiye Dışı Parti), l) Komşu Ülkelerdeki Örgütler Kürdistan için Irak-İran-Suriye’de faaliyet gösteren üç ana örgüt bulunmaktadır. Bunlar; a. Irak-Kürdistan Demokrat Partisi (IKDP): Lideri Mesut Barzani’dir. b. İran-Kürdistan Demokrat Partisi (İKDP): Lideri Dr. Abdurrahman Kasımlu, (Fransa’da bir suikast sonucu öldürülmüştür.)

PKK’nın Ortaya Çıkışı ve Kuruluş Aşaması


 PKK, resmi örgütlenmeye gitmek için bir örgüt programı ve tüzüğünü kuruluş esaslarını komünist partisinin klasik tüzükleri kopye edilmek suretiyle gerçekleştirilmiş ve mücadele stratejisi de Marxist-Leninist felsefeye göre tespit edilmiştir. Buna göre Türkiye Devleti emperyalist devletlerin bir sömürgesi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi de Türkiye'nin bir sömürge bölgesi olarak nitelendirilmişti. Bu bakımdan temel hedef olarak Bağımsız Demokratik Kürdistan kurulması için kendi istedikleri niteliklere sahip bir partinin kurulması kararlaştırılmıştı. Ancak; teşkilat yapısı bu sistemi öngörmesine rağmen, tüm önemli kararlar terör örgütünün başı Abdullah Öcalan tarafından alınmakta ve muhalefet gösterenler çeşitli yöntemlerle tasfiye edilmektedir. PKK'nın stratejisine bakıldığı zaman, PKK terör örgütü, Güvenlik Kuvvetlerinin gücü nedeniyle başarılı olamayacağını, bu nedenle bütün kürt halkının katılacağı planlı ve örgütlü bir süreyi kapsayacak bir silahlı mücadeleyi yani uzun süreli halk savaşı stratejisini benimsemiştir. PKK terör örgütü bu amaca ulaşmak için, başlangıçta silahlı propaganda faaliyetleri ile kırsal kesimde emniyetli barınma yerleri tesis etmeyi, eylemleri tırmandırarak buralara hakim olmayı, kırsal alanda yeterli güce ulaştıktan sonra şehirlere saldırarak halkı ayaklandırmayı hedef almıştır. Bu hedeflere ulaşabilmek için; silahlı güç kullanma, şiddet, sindirme, kitle gösterileri, otoriteyi sarsma, baskın, sabotaj ve halkın duygularını istismar etme yöntemlerini benimsemiştir.
Ayrıca giderek artan şiddet hareketleri ile sürekli olarak iç ve dış kamuoyunda gündemde kalmayı ve mücadelesini Kürt ayrımcılığına dayatarak, dünyada kendi geleceğini tayin hakkı verilmemiş, demokratik haklardan yoksun en büyük etnik kitle olan Kürt halkının bakımsızlığı ve kurtuluşu adına yaptığını ileri sürerek uluslararası kamuoyunda mazlum kürt halkı rolünü oynayarak uluslararası arenada destek sağlamayı ve Türkiye'de etnik kökeni kürt olan nüfusun desteğini kazanmayı hedeflemiştir. 1974 yılında Partiye Karaken Kürdistan (Kürdistan İşçi Partisi) yani PKK adını alan teşkilat,. Bir yandan Marksist-Leninist, diğer yandan Kürtçü bir ideolojiye sahiptir. Irak, İran, Suriye ve Türkiye'de Büyük Kürdistan'ı kurmak hedeflenmiştir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder